Bugün istişarenin ne kadar önemli olduğunu bir daha anladım. Her şeyi ben bilirim, ona buna neden sorayım, onlar da kim oluyorlar, yetki benim, mal mülk para benim, akıl mı alacağım … şeklinde söylemlere alışığız. Benlik duygusu öne geçenlerin başları havada, çalımlı yürüyüşler sergilerler ve etraflarında onları zamanlı zamansız alkışa boğanların alkışına kanarak aldanırlar.
Bu konuda Kur´an-ı Kerîm ve sünnetin istişareye önem vermesi, bu işin yöntemini göstermesi, İslâm´ın her çağa hitap ettiğini göstermekte dir. Medine´de nazil olan Âl-i İmrân sûresi´nin 159. ayetinde ise, Allah (c.c.), Peygamberimiz (s.a.v.)´e hitaben Uhud Savaşı´nın acılarından sonra ve oldukça kritik bir zamanda, ashabı ile istişare etmelerini kesin bir ifade ile emretmekte ve şöyle buyurmaktadır: “O vakit Allah´tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Artık kararını verdiğin zaman da Allah´a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine sığınanları sever. Şeklindeki ayetler İslam´ın istişareye verdiği önemi ortaya koyar. Hz. Peygamber, “İstişare edilen kişi, kendisine emniyet edilen kişidir” buyurmuştur.
İstişare yoksunluğu kişileri ben merkezli hale sokar. Empati kurmadan yoksundurlar, başkasının gözüyle konulara bakmaya kapalıdırlar.Bu yüzden hatalarını göremezler. Aldıkları kararlar şahsi menfaat içerir ama uzun vadede zarar içinde olurlar. Bu gibileri bencildir. Paylaşmayı asla kabullenemezler. Biz demekten ben demeyi tercih ederler. Doğruların ölçüsü kendi aldıkları kararlardır. Bilinmelidir ki istişaresi yapılacak çalışmalar, alınacak kararlar sağlıklı olmayacaktır.